Japonlar herhangi bir “din kitabı ve peygamberi olmayan” bir toplummuş!
“Dini olmayan kitabı olmayan peygamberi olmayan olur muymuş hiç? Bak sen şu Japonlara!
Dinsiz Japonlar, doğrudan cehennemlik bunlar! Allahsızlar! Kitapsızlar! “
Bizde (Türkiye’de) gündeme getirip tartışan yokmuş bu durumu(!) Ancak; Batı dünyası, hele de Katrina Kasırgası’nın ardından yaşadıklarını unutmayan Amerikalılar, şaşkınlıkla izliyorlarmış Japonları.
“İzlerler izlerler, izlemedikleri başka bir ülke var mı ki? Bu Amerika’nın karga gibi burnunu sokmadığı bir yer var mı?”
Aslında en çok bizim üzerinde düşünüp tartışmamız lâzımmış. (Bu yazıyı yazan öyle yazmış. Gazetelerden arakladım yazının özünü.)
“Biz hep düşünüyoruz zaten. Bizim yerimize düşünen başkaları da var. Biz parayla adam tutup bizim yerimize düşünmesini bile sağlarız. Biz dua ile fasulye yetiştirmeyi bir icat edelim görürsünüz siz.”
*
O kadar büyük bir felâket (tsunami felaketi, sürekli depremler) yaşadıkları halde, görüntülerde başı kesik tavuk gibi sağa sola saldırırcasına koşuşan olmadığı görülmüş.
“Şaşırmışlardır korkudan gariplerim. Şaşkınlıktan saldırmıyorlardır sağa sola. Belki de sakinleştirici ilaç içmişlerdir. Bizi neler yaptık İstanbul’da sel felaketi olunca, bizden örnek alsınlar.”
*
Salya sümük ağlaşıp, nerede “bu devlet, nerde bu millet?” diye bağıran yokmuş. Yardım isteriz, şunu isteriz, bunu isteriz diye, cazgırlık eden bir kişi bile yokmuş.
“Ağlamadan, sağa sola saldırmadan olur mu ya! Bir ekmek değil, on ekmek kapmak lâzım. Aldıklarını saklayıp tekrar isteyeceksin. Birde, yardım araçlarını taşlamak lazım. Yardım dağıtım noktalarına saldırmak, çok çadır kapıp satmak lazım. Sonrada devlet bize bakmıyor diye eylem yapmak lazım.”
*
Raflarında çok sınırlı miktarda mal kalmış olduğunu bilmelerine karşın, dükkânlar önündeki kuyrukları bozup da cam çerçeve kırarcasına kapılara saldıran yokmuş, yağmalama yapan yokmuş.
“Getirecektik Japonları İstanbul’a, yağmalama nasıl yapılır gösterecektik. Bayramlarda nasıl vitrin camı kırılır uygulamalı öğretecektik. Kuyruklarda ön tarafa geçme taktikleri verecektik. Deprem bölgelerini gezdirecektik. Deprem yardımları nasıl araklanır, gösterecektik. Ah ulen kaçırdık fırsatı.”
*
Katoliklere ait bir web sitesinde Japonlar Hıristiyan olmamasına karşın nasıl bu kadar ahlâklı olabiliyor? Sorusu ortaya atılmış.
“O soruyu sormak, Hıristiyanlara mı düşer? Sorsak, biz sorarız. Heee, biz sorarız, Japonların bu ahlaki yapısını bir sorgularız. Hristiyanlara ne oluyor? Sormayın kardeşim! Biz soracağız.“
Soruyoruz işte! “Japonlar siz niye sıra oluyorsunuz? Niye yağmalama yapmıyorsunuz? “
Sorduk işte.
*
Gerçekten, peygambersiz ve kitapsız Japon toplumu nasıl bu kadar üst düzey insanî nitelikler gösterebiliyormuş?
Bir uzmanın açıklaması şöyleymiş: “Japon ahlâkı, günah ve günah anlayışından kaynaklanan korkuya değil, çevreden utanma duygusu temeline dayanır.”
“Bak bak! Ahlaka bak sen! Allahsız len bunlar! Allah’tan korkmuyorlarmış, peygamberi tanımıyorlarmış. Örf ve ananeye dayalı asla vazgeçmedikleri aile terbiyeleri varmış, Japonların. Ahlâklı olmak için; asgariden bir adet peygamber bir adet de din kitabı, gerekmediğini uygulamalı olarak ispatlamış oluyormuş Japonlar.”
Vay dinsizler kitapsızlar! Vay peygamberi olmayanlar vay! Cehenneme gidinde görün siz! (İnternette dolaşan bir yazı bu. İçine yorumlar kattım sadece.)
İşin mizahı bir yana, üzerinde düşünülmesi gerekli çok ciddi bir konu bu. Dinleri "Budizm" ama yaşamları İslamiyet’in istediği gibidir, diye yazmış alıntıyı alan sonuna. İslamiyet’e de pay çıkarmak istemiş.
Depremlerde ve görülmemiş derece büyüklükteki Tsunami de ve Enerji Üretim Santralinin patlaması sonucu ölen, binlerce insanın bir tanesinin cesedini görebildiniz mi?
Ben görmedim. Ne televizyonlarda ne gazetelerde…
Yardım kampanyaları da yoktu.
Bizler ölenlerimizi gezdirip herkese gösterirken, beş on yerde de cenaze namazı kılma yarışları yapıyoruz. Defnederken bile naklen yayın yapmaktan zevk alıyoruz.
Sorunlara çözüm yolu aramak yok. “Kader böyleymiş” “Takdiri İlahi” en çok kullandığımız cümleler. Ülkemizde, bir felaket sonrasında yapılan üçkâğıtçılıklar, yıllarca konuşuluyor. Ahlaki boyutta, “çalanlar” kurnaz ve açıkgöz oluyorlar. En ilginci, itibar görüyorlar. Gerçek felaketzedeler ne yaparlarsa yapsın anlayışıyla, her şey zamanın kucağına itiliveriyor. Unutulup gidiyor bütün pislikler. Hepsi bu!
Japonlar, ya Allah’tan korkuyorlar ya da Allah’ı çok seviyorlar. Yoksa Allah “Ahlâk” denilen faziletin hepsini Japonlara mı verdi? Bizim elimizde sadece içi boş bir İslamiyet anlayışı mı kaldı? Yüzde 99 Müslümanız da, bizim ahlâkımız nerede? Ben utanıyorum.
Hiç kimse kusura bakmasın.
Bu durumda;
“Bir Japon’un zerresi bile değilim.” Diye bir düşünce takılıyor aklıma.
Perişan oluyorum.
15.04.2011/Kepez/Ç.kale